Aldatma (zina) sebebiyle boşanma davası nedir, sorusu ve cevabı, boşama davalarında en çok görülen sebeplerden birinin varlığını ortaya koyar.
Evliliğin yasal olarak sona ermesi olarak tanımlanan boşanma için tarafların geçerli sebeplere ihtiyacı vardır. Kişiler evliliği keyfi bir şekilde sona erdiremezler. Ancak geçerli sebeplerin olması halinde boşanma gerçekleşir. Geçerli sebeplerden biri de eşlerden birinin diğerini bir başka kişiyle aldatması yani zina fiilinin oluşmasıdır.
Bu yazımızda aldatma kaynaklı boşanma davaları hakkında detaylı bilgiler vereceğiz.
SES, FOTOĞRAF VEYA VİDEO KAYDININ DELİL DEĞERİ
Bu davalarda ses, fotoğraf ve video kaydının delil değerinin olabilmesi için usule uygun olarak elde edilmiş olmaları gerekmektedir. Yani usulsüz dinleme, hacker faaliyetleri, tehdit ve baskı altında elde edilmemiş olmalıdırlar.
Hukuki çerçevede elde edilmiş, ses, fotoğraf ve video kaydı boşanma davalarında kullanılabilir. Ancak elde edilen ses, fotoğraf veya görüntüler ancak kaydın aldatma olgusunu ispatlama amacıyla yapılması durumunda delil değeri kazanır.
Ancak bu deliller tek başına yeterli değildir, farklı delillerle desteklenmelidir. Zira Yargıtay yalnızca bir ses, video kayıtları ile ispatın mümkün olamayabileceğine hükmetmiştir.
ALDATMA NEDENİYLE BOŞANMA DAVASINDA GİZLİLİK KARARI
Aldatma (zina) nedeniyle boşanma davasında gizlilik kararı Medeni Kanun’un 184/6 maddesinde düzenlenmiştir. Tarafların kişilik haklarının korunması veya davanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için mahkeme kendiliğinden veya tarafların talebi üzerine duruşmaların gizli yapılmasına karar verebilir. Bu karar sadece duruşmaları kapsamaktadır. Dosyanın taraflar tarafından incelenmesi ve kopyasını alınması gizlilik kararı ile engellenemez.
MAL PAYLAŞIMI
Aldatma (Zina) sebebiyle boşanma davası nedir sorusunun içeriğinde bu davalarda mal paylaşımının nasıl yapılacağı konusu da vardır.
Aldatma nedeniyle boşanma davasında mal paylaşımı eşlerin neyi ne kadar alacağı zinayı kimin yaptığı dikkate alınarak belirlenir. Zina nedeniyle boşanma davasında mahkeme, kusurlu eşin alacaklarının azaltılmasına veya bu hakkın tamamen ortadan kaldırılmasına karar verebilir. Ancak bu durumda sadece edinilmiş mallara katılma rejiminde geçerlidir. Bu hükmün geçerli olabilmesi için boşanmanın mutlaka zina nedeniyle gerçekleşmiş olması gerekmektedir.
EŞLERİN ZİNA (ALDATMA) İLE ŞİDDET FİİLLERİNİN KUSUR DURUMUNA ETKİSİ
Eşlerin birinin diğerini aldatması ve diğer eşin de buna karşılık şiddet uygulamasının kusur durumları ile ilgili değerlendirmelerde sık sık hata yapılmaktadır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki aldatma ve şiddetin kusur değerleri birbirinden ne eksik ne fazladır, eşittir. Eğer ortada bir aldatma ve aldatma nedeniyle şiddet varsa eşlerin birbirinden talep ettikleri tazminat mahkeme tarafından reddedilir. Çünkü tazminat için bir tarafında daha çok kusurlu olması gerekmektedir.
ALDATMA (ZİNA) NEDENİYLE BOŞANMA DAVASI YARGITAY KARARLARI
Aldatma nedeniyle boşanma davalarında Yargıtay’ın aldığı pek çık emsal karar vardır. Bu kararlar içtihat oluşturan kararlardır.
Yargıtay’ın aldığı bazı örnek kararlar aşağıdaki gibidir:
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2015 yılında verdiği karar bu sorunun cevabını oluşturmaktadır. Karar şöyledir: “Davalı-davacı kadının, 05.12.2010 günü ortak konuta bir erkeği aldığı, aynı gece saat 22.00’de evde bu kişiyle birlikte yakalandığı, bu şahsın tuvalette gizlenmiş halde bulunduğu, bu olay öncesinde de bu şahısla muhtelif tarihlerde çok sayıda görüşmesinin olduğu, bu kişinin 05.12.2010 tarihli kolluk ifadesinde, davalı-davacı kadın ile evlenmeyi düşündüğünü, daha öncede evine bir kez gittiğini, seviştiklerini ancak cinsel ilişkiye girmediklerini beyan ettiği anlaşılmaktadır. Kadının, yalnızken geceleyin bir başka erkeği ortak konuta alması, zinanın varlığına delalet eder. Bu bakımdan zina kanıtlanmıştır. “
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin verdiği bir karar da bu hükmü içtihat haline getirmiştir.
Karar şöyledir: TMK’nun m. 236/2, “Zina (aldatma) veya hayata kast nedeniyle boşanma halinde hakim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olayda; eşler, 02.11.2002 tarihinde evlenmiş, 13.09.2011 tarihinde açılan boşanma davasında TMK’nun 166/1-2 maddesinde düzenlenen “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” ve TMK’nun 163.maddesinde düzenlenen “haysiyetsiz hayat sürme” sebeplerinin gerçekleştiğinden bahisle verilen davanın kabulüne ilişkin hükmün, kesinleşmesiyle boşanmışlardır.
TMK’nun 236/2. maddesindeki düzenlenen eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına ilişkin hüküm edinilmiş mallara katılma rejimine özgü artık değere katılma alacağına ilişkin olduğu gibi; bu maddenin uygulanabilmesi için evliliği sona erdiren boşanma kararının “zina – aldatma (TMK m. 161)” veya “hayata kast (TMK 162)” sebebine dayalı olarak verilmiş olması gerekir.
Kesinleşen taraflara ilişkin boşanma kararının ne “zina” ne de “hayata kast” sebebine dayalı olmadığı, TMK’nun 166/1-2 ve 163. maddelelerine göre karar verilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle mahkemenin davayı ret gerekçesi yerinde değildir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin verdiği kararda, davacı- karşı davalı kadının zina (aldatma) eylemine karşılık, davalı-karşı davacı erkeğin de eşine sürekli şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda, tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir.
Eşit kusurlu eş lehine tazminata hükmedilemez.
Hal böyle iken davacı-karşı davalı kadının ağır kusurlu kabul edilmesi ve bu hatalı kusur tespitine bağlı olarak davalı-karşı davacı erkek yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi aldatma sebebiyle açılmayan boşanma davasında zinanın ispatlanması halinde ne olur sorusuna verdiği karar ile açıklık getirmiştir.
Karar şöyledir: “Davacı-karşı davalı erkek, davalı-karşı davacı kadın aleyhine evlilik birliğinin sarsılması sebebine dayalı boşanma davası açmış, davalı-karşı davacı kadın da davacı-karşı davalı erkek aleyhine evlilik birliğinin sarsılması sebebi ile karşı boşanma davası açmıştır.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda kadının davasının reddine, davacı-karşı davalı erkeğin boşanma davasının kabulü ile tarafların Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesinde düzenlenen zina hukuksal sebebine dayalı olarak boşanmalarına karar verilmiştir.
Davacı-karşı davalı erkeğin zina (aldatma) hukuki sebebine dayalı davası olmadığı gibi bu konuda usulünce yapılmış bir ıslah da bulunmamaktadır.
Bu durumda, davacı-karşı davalının davası evlilik birliğinin sarsılması sebebine dayalı olduğuna göre, delillerin bu çerçevede değerlendirilerek, sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesi gereğince kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.”
Aldatma filinin gerçekleşmesinden sonra aldatılan tarafın bu eylemi affettiği ve evliliğin devam ettiği durumlar vardır. Ancak eşin kendisini aldatan eşi affetmesinden sonra boşanma davası açılması da görülmemiş bir durum değildir.
Bu duruma ne olacağını da Yargıtay 2. Hukuk Dairesi verdiği örnek karar ile ortaya koymuştur.
Söz konusu karar şöyledir:
“Davacı kadın evlilik birliğinin sarsılması ve zina (aldatma) hukuksal sebeplerine dayalı olarak boşanma talep etmiş, mahkemece tarafların zina sebebiyle boşanmalarına karar verilmiş ise de; tarafların barıştıkları 2013 yılı Ağustos ayından davanın açıldığı 16/02/2015 tarihine kadar davalı erkeğin aldatma fiilini gerçekleştirdiği toplanan delillerle kanıtlanamadığından davanın reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.”
Konu ile ilgili Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin örnek kararı şöyledir:
“Zina (aldatma) ve evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebeplerine dayalı olarak talep edilen boşanmada, gerekçeli kararın hüküm kısmı ile hükmün gerekçesinde, “tarafların evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı” kabul olunarak boşanmalarına karar verilmiştir. Gerçekleşen bu durum karşında, gerekçe ve gerekçeli kararın hüküm kısmı ile tefhim edilen kısa karar arasında çelişki oluşturulmuştur. Gerekçe ve hüküm ile kısa karar arasında oluşan çelişki tek başına bozma sebebi oluşturduğundan, hükmün münhasıran bu sebeple bozulması gerekmiştir.”
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin emsal kararı şöyledir:
“Davacı-karşı davalı erkek “aynı” boşanma davasında birden çok hukuki sebebe dayanarak öncelikle Türk Medeni Kanunu zina nedenli olmadığı takdirde, Türk Medeni Kanunu m.162 (hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış), Türk Medeni Kanunu m.163’de (haysiyetsiz hayat sürme) gösterilen hukuki sebeplerle boşanma isteminde bulunmuştur. Davacı-karşı davalı erkeğin genel boşanma sebebine (TMK m.166/1) dayalı bir talebi bulunmamaktadır. Münhasıran özel boşanma sebebine dayalı olarak açılan boşanma davasında genel boşanma sebebine (TMK m.166/1) dayalı olarak karar verilmesi mümkün değildir. Zira, hakim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır (HMK m.26/1). Mahkemece deliller (bu nedene dayalı boşanma talebi bulunmadığı halde) Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesi çerçevesinde değerlendirilmiş, Türk Medeni Kanununun 161. maddede yer alan sebep yönünden bir değerlendirme yapılmamıştır. Erkeğin boşanma davası öncelikle zina (aldatma) nedenine dayalı olduğundan toplanan delillerin özel boşanma sebebi olan zina çerçevesinde değerlendirilerek sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, bu hususun nazara alınmaması doğru bulunmamıştır.”
Davacı, zina (TMK m.161), haysiyetsiz hayat sürme (TMK.m.163) ve evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1) sebeplerine dayanarak boşanmalarına karar verilmesini istemiştir. Davacı, davalının aldatması nedeniyle hem özel hem de genel sebebe dayanarak boşanma talep edebilir. Evlilik birliğinin sarsılması sebebine dayalı dava kabul edilmiş, aldatma sebebine dayalı boşanma konusunda ise bir karar verilmemiştir. Zina hukuki sebebine dayalı taleple ilgili olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi usul ve yasaya aykırı olup, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin emsal karar şöyledir:
Davalı-davacı kadın, kocanın başka kadınla yaşadığı iddiası ile zina (aldatma) sebebine dayalı boşanma davası açmış, mahkemece, davanın 6 aylık hak düşürücü sürede açılmadığı gerekçe gösterilerek istek reddedilmiştir. Mahkemece, davalı-davacı kadının en geç 01.03.2011 tarihli karşı dava dilekçesi tarihi itibariyle zina olgusunun öğrenilmiş olduğu, buna göre de, 30.01.2012 tarihli zina sebebine dayalı birleşen boşanma davasının 6 aylık hak düşürücü sürede açılmadığı kabul edilmiş olmasına rağmen; davalı-davacı kadının tanıkları kocanın başka kadınla yaşamaya devam ettiğini beyan ettikleri gibi, davalı-davacı (kadın), kocanın birlikte yaşadığı H. adlı kadından 10.07.2012 tarihinde S. D. isimli bir çocuğun doğduğuna ve kocanın tanıması nedeniyle 17.04.2013 tarihinde nüfusa tescil edildiğine dair nüfus kayıtlarını sunmuştur. Davalı-davacı (kadın)’ın tanıklarının beyanı ve kocanın evlilik dışı doğan çocuğun doğum tarihi nazara alındığında, kocanın zina eylemini sürdürdüğü, çocuğun doğum tarihine göre H. isimli kadınla yaşadığı, kadının zina (aldatma) sebebine dayalı boşanma davasının süresinde olduğu, bu nedenle bu davanın da kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle reddine hükmedilmesi doğru olmamıştır
“Her dava açıldığı tarihteki şartlara göre değerlendirileceğine göre, davalı erkeğin dava tarihinden sonra gerçekleşen fiilleri sebebiyle kendisine sadakat yükümlülüğünü ihlal vakıası kusur olarak yüklenemez” hükmü Yargıtay 2 Hukuk dairesi tarafından örnek bir davda verilmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Mahkemesi’nin bu hükmü içeren kararı şöyledir:
Mahkemece boşanma kararı verildiğini bilen davalının, sosyal-kültürel durumu da gözetilerek kararın kesinleşmesini beklemesi gerektiği bilincinde olmaksızın kendisine yeni bir hayat kurmaya çalışmasının sadakatsizlik olarak değerlendirilemeyeceği sonuç ve vicdani kanaati ile tarafların ve toplumun evlilik birliğinden beklediği herhangi bir menfaatin kalmadığı anlaşıldığından davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına kararı verilmiş ise de; toplanan delillerden, davalı erkeğin feragat tarihinden sonra başka bir kadınla yaşamaya başladığı ve sadakatsiz olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya neden olan olaylarda davalı erkek tam kusurludur. Gerçekleşen kusurlu davranışlar aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı niteliğini taşımaktadır. Kadın yararına Türk Medeni Kanunu’nun 174/1-2 maddesi gereği maddi ve manevi tazminat koşulları oluşmuştur.
Boşanmanın maddi sonuçlarından biri olan manevî tazminat TMK’nun 174/2. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre; “Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” Manevi tazminat, bozulan manevi dengenin yeniden sağlanması için kabul edilmiş bir tatmin (veya telafi) yöntemi olup, boşanmaya sebep olan olayların kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi halinde manevi tazminata hükmedilir.
Kocanın eşini, başka bir kadınla aldatması, ağır hakaret hallerinde, kişilik haklarına saldırının varlığı kabul edilmektedir. Manevi tazminatın miktarının belirlenmesinde ise, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ve tarafların sosyal ve ekonomik durumları etkili ölçüttür.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun karar bağladığı davada, 1979 yılından beri evli olan ve yetişkin iki çocukları bulanan taraflardan davalı kocanın genç yaştaki sekreteri ile ilişkiye girerek evini terk etmesinin, evlilik birliği devam ederken başka bir kadından çocuk sahibi olmasının, bu durumun her ikisi de öğretmen olan ve eğitim camiasında tanınan çiftin çevrelerince duyulmuş olmasının ve sadakatsiz davranışların uzun yıllar boyunca devam etmiş olmasının TMK’nun 174/2. maddesi anlamında kadının kişilik haklarına saldırı oluşturacağı her türlü duraksamadan uzak olup, davacının yaşadığı olayların ve aldatılmış olmanın verdiği üzüntü ve utanç duygusu nedeniyle ruhsal dengesinin bozulduğu, sosyal çevresinde onur kırıklığı yaşadığı açıktır. Bu durumda, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, yaşam koşulları ve paranın alım gücü de dikkate alındığında, yerel mahkemece takdir edilen manevi tazminat miktarı yerinde ve dosya kapsamına uygundur.” Şeklinde karar verilmişti.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin verdiği kararda “Davacı-karşı davalı kadın, zina (aldatma) ve evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebeplerine dayanarak boşanmalarına karar verilmesini istemiştir. Davacı-karşı davalı, davalı-karşı davacının aldatması nedeniyle hem özel hem de genel sebebe dayanarak boşanma talep edebilir. Mahkemece evlilik birliğinin sarsılması sebebine dayalı dava kabul edilmiş, zina sebebine dayalı boşanma davası konusunda ise bir karar verilmemiştir. Zina (aldatma) hukuki sebebine dayalı taleple ilgili olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi usul ve yasaya aykırı olup, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir” hükmü karar bağlanmıştır.
Zina yapan eşi affetme durumunda dava açma ortadan kalkar.
Mahkeme, davalarda hem tarafların birbirlerini affettiği, aftan sonra da boşanmayı gerektirir bir olayın varlığının kanıtlanmadığı, hoşgörülen ve affedilen olaylara dayanılarak boşanma kararı verilemeyeceği gerekçesi ile zina ve onur kırıcı davranış sebebine dayalı boşanma davalarının reddine karar verir.
ALDATMA SEBEBİYLE BOŞANMA DAVASI AVUKATI
Aldatma sebebiyle boşanma davası, hem aldatan hem de aldatılan, yani hem davalı hem de davacının, varsa ortak çocukların hayli yıprandığı bir dava türüdür. Bu davalarda bir boşanma avukatı ile ilerlemek her iki taraf için de daha sağlıklı bir süreç yönetimini sağlayacaktır. Bu nedenle aldatma sebebiyle boşanma davalarında uzmanlaşmış bir avukata başvurulmasında hem davanın çabuk sona ermesi hem de tarafların haklarının korunması açısından fayda olacaktır.
ZİNA SEBEBİYLE BOŞANMA DİLEKÇE ÖRNEĞİ
Zina sebebiyle boşanma davanızda bir boşanma avukatından yardım ve destek almayacaksanız boşanma dilekçenizi kendiniz doldurmak zorunda kalabilirsiniz.
Bu aşamada internette bolca bulabileceğiniz boşanma davası dilekçe örneklerini incelemenizi ve dilekçeyi ondan sonra doldurmanızı tavsiye ederiz.
Dilekçede öncelikle davanın açılacağı hakimliğin adının olması gerekmektedir.
Daha sonra ise sırayla,
- Davalının adı- TC kimlik numarası,
- Adresi
- Davalının adı- TC kimlik numarası
- Adresi
- Dava konusu
- Açıklamalar
- Hukuki nedenler
- Deliller
- Sonuç ve istem bulunmalıdır.
Dilekçede hem davalının hem de davacının imzaları ve imza tarihi de olmalıdır.
SÜREÇ NASIL İLERLİYOR?
Boşanma davası, boşanmak isteyen taraf ya da tarafların yaşadıkları yerdeki aile mahkemesine boşanma dilekçesini vermesiyle başlar. Daha sonra dava dilekçesi davalı tarafa tebliğ edilir. Bu noktada davalı isterse 2 hafta içinde cevap dilekçesi yazabilir. Davacı da bu cevap dilekçesine 2 hafta içinde cevap verebilir.
Dava ve cevap dilekçesinde dayanılan deliller gösterilmelidir.
Davacı da davalının verdiği cevap dilekçesinin kendisine tebliğ edilmesinden sonra 2 hafta içinde karşı bir cevap dilekçesi verme hakkına sahiptir. Davalı da bu cevap dilekçesinin kendisine tebliğinden itibaren 2 hafta içinde bir cevap dilekçesi verebilir.
Yani davanın tarafları olayları tartışmak için mahkemeye ikişer adet dilekçe verme hakkınsa sahiptir.
Daha sonra sıra “Ön inceleme duruşmasına“ gelir.
Çekişmeli boşanma davası avukatının yer aldığı bu ilk duruşma genellikle bir celsedir. İstisnai durumlarda ikinci bir celse yapıldığı olur.
Bu duruşmada mahkeme, taraflar arasındaki anlaşmazlığın nedenlerini ve birbirlerinden taleplerini tespit etmeye çalıştığı gibi tarafları sulhe çağırır. Taraflar sulhe yanaşmıyorsa bu durum imza altına alınır.
Tarafların delilleri toplamaları için ara kararlar oluşturulur ve süre verilir.
Bir sonraki adım tahkikat duruşmalarıdır. Bu aşama, boşanma davasının en önemli aşamasıdır. Bu aşamada deliller sunulur, tanıklar dinlenir. Taraflar iddialarını ortaya döker.
Karar öncesi son aşama ise sözlü yargılama aşamasıdır. Bu aşama son duruşmadır.
Bize ulaşın, boşanma davasında kazanan taraf siz olun…
Aile hukuku alanında ve boşanma davalarınızda, her türlü sorununuzda hukuki danışmanlık ve avukatlık hizmeti vermekteyiz.
Sorununuzun gerçekçi bir değerlendirmesi ve çözüm yolları için bize başvurabilirsiniz.
ZİNA SEBEBİYLE BOŞANMA AVUKATI ÜCRETLERİ
Zina sebebiyle boşanma avukatı ücretleri tamamen müvekkil ile avukat arasındaki anlaşmaya bağlıdır. Davanın niteliği de boşanma avukat ücretlerine etki eder.
Ancak yasa gereği avukatlar “Asgari Avukatlık Ücret Tarifesi”nin altında bir ücrette anlaşamazlar.
Boşanma davalarında 2021 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde belirlenen ücreti tutarı 4.080 TL olarak belirlenmiştir.
Zina sebebiyle açılacak davada bu rakam genellikle asgari ücretin üzerindedir. Alınacak ücret tamamen davanın niteliğine ve avukat-müvekkil arasındaki anlaşmaya bağlı bir durumdur.
Sık Sorulan Sorular
Hayır değildir. Bu sebeple boşanmada birincil şart cinsel ilişkinin varlığıdır.
Eşlerden biri kadın ya da erkek fark etmez diğerini aldatırsa, aldatıldığını öğrene ve ispatlayan eş öğrendiği tarihten itibaren 6 ay içinde dava açabilir. Zina davasının açılabilmesi için bir başkasıyla cinsel birliktelik olması şarttır.
Nafaka daha az kusurlu tarafa ödenir. Eğer aldatan kadın eşinde daha az kusurluysa nafaka ödenebilir. Ancak kusur daha çoksa nafaka söz konusu olmaz.
Telefon mesajlarının ne olduğu, içeriği önemli olmakla birlikte telefon mesajları delil kabul edilmektedir.
Aldatma sebebiyle boşanma davası için cinsel birliktelik olması gerekir ama başkasıyla mesajlaşma gibi eylemler de güven zedeleyici olması itibariyle boşanma sebebi olarak kullanılabilir.
Kocasını aldatan kadın içini deliller toplandıktan sonra, davacının yerleşim yerindeki Aile Mahkemesinde dava açılır. Boşanma talepli dava dilekçesinin verilmesiyle süreç başlar.
Erkek, boşanmak istediği eşten daha az kusurluysa tazminat ödemez.
Kocasını aldatan kadın/lar ne kadar dikkatli olsalar da açık verirler. Çalışan kadınsa iş yerinde daha fazla zaman geçirme, fazla mesai, iş yemekleri/seyahatleri çoğalır. Evine ve eşine karşı ilgisi azalır. Eşi ile olan cinsel birlikteliği azalır. Kendisine daha çok bakmaya başlar. Telefon konuşmaları çoğalır ve gizli hale gelir. Tüm bunların ötesinde ise aldatılan eşin sezgisi çok önemlidir. Böyle bir durumu sezinleyen erkek, daha dikkatli gözlem yapmaya ve delil toplamaya başlar.
Boşanmada ağır kusurlar arasında eşlerden birinin zina yapması,
Eşlerden birinin diğerine karşı kötü muamelede, onur kırıcı davranışta bulunması,
Eşlerden birinin diğerinin hayatına kastetmesi,
Eslerden birinin diğerine fiziksel, ekonomik, psikolojik veya cinsel şiddet uygulaması gibi hareketler ağır kusur sayılmaktadır.