Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

VELAYET DAVASI NEDİR, NASIL AÇILIR? | KİMLER VELAYET DAVASI AÇABİLİR?

Velayet davası, evliliklerini bitirmeye karar vermiş çiftler arasında genellikle en büyük sorun olarak baş gösteren ‘velayet hakkı’ için açılan davadır. Genelde tarafların her ikisi de çocuk ya da çocukların velayetinin kendisinde kalmasını ister ve bunun için dava açar. Özellikle çekişmeli boşanmalardan sonra velayetin kendisine verilmediği tarafın açtığı bu dava, çocuğun kiminle yaşayacağını, kiminle hangi aralıklarla ne zaman ve ne kadar görüşeceğinin belirlendiği davadır. Sonucu hem ebeveynler için hem de çocuk için son derece önemlidir ve sonraki yaşamını büyük oranda etkiler. Hakim de zaten bu noktayı göz önüne alarak karar verir.

Bu yazımızda velayet davası nedir, velayet nasıl kullanılır, ortak velayet mi ayrılmış velayet mi daha mantıklıdır, anne- baba evli değilse velayet kimde kalır gibi önemli soruların cevaplarını vereceğiz.

İçindekiler gizle

VELAYET DAVASI NEDİR?

Çocuğun velayeti kendisinde olmayan ebeveynin, velayeti elinde bulunduran eşe karşı açtığı dava velayet davasının ta kendisidir. Evlilikleri biten ama anne baba görevleri ömürleri boyunca devam edecek olan kadın ve erkeğin açtığı en önemli davalardandır zira çocuğun tüm hayatını şekillendiren bir sonuç doğurur.

EVLİLİKTE VELAYET NASIL KULLANILIR?

Evlilikte velayet nasıl kullanılır sorusunun cevabı Medeni Kanun’da açıkça ortaya konulmuştur.
335’inci maddeye göre “Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velâyeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velâyet ana ve babadan alınamaz. Hâkim vasi atanmasına gerek görmedikçe, kısıtlanan ergin çocuklar da ana ve babanın velâyeti altında kalırlar.”

336’ıncı madde ise anne ve babanın evli olması durumunda velayeti düzenlenmektedir. Buna göre “Ana ve baba evli ise evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velâyeti birlikte kullanırlar.

Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hâli gerçekleşmişse hâkim, velâyeti eşlerden birine verebilir. Velâyet, ana ve babadan birinin ölümü hâlinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir.”

VELAYET TÜRLERİ NELERDİR

Velayetin kullanılış şekline göre farklı türleri vardır. Kiminde velayet hakkı tamamen bir taraftadır, kiminde velayetin ortak kullanımı söz konusudur, kiminde de birden fazla çocuk olması durumunda çocukların velayeti eşler arasında paylaştırılır.

Tam Velayet

Herkesin bildiği şekliyle velayetin anne ya da babaya verildiği, verilmeyen tarafın çocuğu görme ve birlikte zaman geçirme süreleri hakim tarafından belirlenen velayet türüdür. Burada velayet annedeyse baba, babadaysa anne belirlenen şartlara uymakla yükümlüdür

Ortak Velayet

Ortak velayet Türk hukukunda olmayan bir düzenlemedir ancak Yargıtay kararları ile içtihatları oluşmuştur.

Tanımı ise “boşanma sonrasında çocuğun bakımı, eğitimi, gözetimi ile ilgili meseleleri kapsayan velayet hakkının eşlerin her ikisine de verilmesi” şeklindedir.

Bu durumda artık eş olmayan taraflar ebeveynlik görevlerini birlikte yapar, çocukla ilgili kararları birlikte alırlar. Çocuğun eğitimi, sağlığı, sosyal yaşamı gibi konularda ortak çocuğun menfaatini gözeterek ortak bir karar verip ve giderlere birlikte katılırlar.
Yargıtay içtihatları ile Milletlerarası Hukuk hükümlerine göre karar verilmektedir.

Ayrılmış Velayet

Velayette genel kural birden fazla çocuk varsa ayrılmamaları ve velayetlerinin aynı kişiye verilmesidir. Ancak hakim bazı özel durumlarda çocukların velayetinin ayrı olmasına karar verebilir.

Bu durumda bazı çocuklar anneyle bazıları babayla yaşar. Ancak kardeşleri birbirinden ayırdığı için, çocuklar üzerinde olumsuz anlamda büyük bir etkisi vardır.

ANNE-BABANIN EVLİ OLMAMASI HALİNDE VELAYET NASIL KULLANILIR?

Anne ve babanın evli olmaması durumunda yani çocuk evlilik dışı bir çocuksa velayeti anneye aittir. Ancak bu durum çocuğun idrak yaşı ile de ilgilidir. Çocuğun idrak yaşı oluştuysa yani 7-8 yaşına geldiyse hakim velayet davasında çocuğun da görüşünü alır ve onun üstün yararını göz önüne alarak karar verir.

Medeni Kanun’un 337. Maddesi evlilik dışı çocuğun velayetini düzenleyen maddedir.
Madde şöyledir: Ana ve baba evli değilse velâyet anaya aittir.

Ana küçük, kısıtlı veya ölmüş ya da velâyet kendisinden alınmışsa hâkim, çocuğun menfaatine göre, vasi atar veya velâyeti babaya verir.

Üvey Çocukların Velayetinin Özellikleri

Medeni Kanun üvey çocuklar için de gerekli düzenlemeleri yapmıştır.
Kanunun 338’inci maddesi “Eşler, ergin olmayan üvey çocuklarına da özen ve ilgi göstermekle yükümlüdürler.

Kendi çocuğu üzerinde velâyeti kullanan eşe diğer eş uygun bir şekilde yardımcı olur; durum ve koşullar zorunlu kıldığı ölçüde çocuğun ihtiyaçları için onu temsil eder.” hükmü ile bu durumu düzenler.

Velayetin Kapsamı Nedir?

Velayetin kapsamı Medeni Kanun’un 339’uncu maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre;
“Ana ve baba, çocuğun bakım ve eğitimi konusunda onun menfaatini göz önünde tutarak gerekli kararları alır ve uygularlar.

Çocuk, ana ve babasının sözünü dinlemekle yükümlüdür.
Ana ve baba, olgunluğu ölçüsünde çocuğa hayatını düzenleme olanağı tanırlar; önemli konularda olabildiğince onun düşüncesini göz önünde tutarlar.

Çocuk, ana ve babasının rızası dışında evi terk edemez ve yasal sebep olmaksızın onlardan alınamaz.

Çocuğun adını ana ve babası koyar.”

Velayet Altındaki Çocuğun Eğitimi

Anne ya da baba velayeti elinde bulunduran taraf çocuğun eğitiminden de sorumludur.
Medeni Kanun madde 340 ve 341 velayet altındaki çocuğun eğitimini “Ana ve baba, çocuğu olanaklarına göre eğitirler ve onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlâkî ve toplumsal gelişimini sağlar ve korurlar.

Ana ve baba çocuğa, özellikle bedensel ve zihinsel engelli olanlara, yetenek ve eğilimlerine uygun düşecek ölçüde, genel ve meslekî bir eğitim sağlarlar.

Çocuğun dinî eğitimini belirleme hakkı ana ve babaya aittir.

Ana ve babanın bu konudaki haklarını sınırlayacak her türlü sözleşme geçersizdir.” hükümleri ile düzenler.

Öte yandan ergin, dinini seçmekte özgürdür.

Velayet Altındaki Çocuğun Temsil Edilmesi

Medeni Kanun’un 342. Maddesine göre “Ana ve baba, velâyetleri çerçevesinde üçüncü kişilere karşı çocuklarının yasal temsilcisidirler.

İyiniyetli üçüncü kişiler, eşlerden her birinin diğerinin rızasıyla işlem yaptığını varsayabilirler.
Vesayet makamlarının iznine bağlı hususlar dışında kısıtlıların temsiline ilişkin hükümler velâyetteki temsilde de uygulanır.

Velayet Altındaki Çocuğun Fiil Ehliyeti

Medeni Kanun’un 343’üncü maddesi ise velayet altındaki çocuğun fiil ehliyetini konu alır.
Maddeye göre “Velâyet altındaki çocuğun fiil ehliyeti, vesayet altındaki kişinin ehliyeti gibidir.

Çocuk, borçlarından ana ve babanın çocuk malları üzerindeki haklarına bakılmaksızın kendi malvarlığı ile sorumludur.”

Velayet Altındaki Çocuğun Aileyi Temsil Etmesi

Aile, anne ya da babanın çocuğu temsil etmesi gibi velayet altındaki çocuk da aileyi temsil etmektedir. Bu temsil Medeni Kanun’un 344’üncü maddede şöyle belirlenmiştir: “Velâyet altındaki çocuk, ayırt etme gücüne sahip ise ana ve babanın rızasıyla aile adına hukukî işlemler yapabilir; bu işlemlerden dolayı ana ve baba borç altına girer.”

Çocuk ile Ana ve Baba Arasındaki Hukuki İşlemlerin Bağlayıcılığı

Kanuna göre çocuk ile ana veya baba arasında ya da ana ve babanın menfaatine olarak çocuk ile üçüncü kişi arasında yapılacak bir hukukî işlemle çocuğun borç altına girebilmesi, bir kayyımın katılmasına ve hâkimin onayına bağlıdır.

Velayet Altındaki Çocuğun Korunması İçin Önlemler

Velayeti elinde bulunduran anne ya da baba çocuğun korunması için gerekli önlemleri alma hakkına sahiptir. Bu hak Medeni Kanun’un “Çocuğun menfaati ve gelişmesi tehlikeye düştüğü takdirde, ana ve baba duruma çare bulamaz veya buna güçleri yetmezse hâkim, çocuğun korunması için uygun önlemleri alır.” maddesinden ileri gelir.

Çocukların Kurumlara Yerleştirilmesi

Medeni Kanun’un 347. Maddesi “Çocuğun bedensel ve zihinsel gelişmesi tehlikede bulunur veya çocuk manen terk edilmiş hâlde kalırsa hâkim, çocuğu ana ve babadan alarak bir aile yanına veya bir kuruma yerleştirebilir.

Çocuğun aile içinde kalması ailenin huzurunu onlardan katlanmaları beklenemeyecek derecede bozuyorsa ve durumun gereklerine göre başka çare de kalmamışsa, ana ve baba veya çocuğun istemi üzerine hâkim aynı önlemleri alabilir.

Ana ve baba ile çocuğun ödeme gücü yoksa bu önlemlerin gerektirdiği giderler Devletçe karşılanır.

Nafakaya ilişkin hükümler saklıdır” hükümleri ile çocukların kurumlara yerleştirilmesini de düzenlemiştir.

Evlilik Birliği Dışında Doğan Çocuğun Velayeti Kime Aittir?

Evlilik birliği dışında doğan çocuğun velayeti anneye aittir. Ancak dava açılması durumunda çocuk idrak yaşına sahipse hakim onun da görüşünü alarak karar verir.

Evlilik Birliği Sona Erdiğinde Velayet Kime Ait Olacaktır?

Evlilik birliği sona erdiğinde velayetin kime ait olacağı net bir kurala bağlanmamıştır ancak çocuk anneye ihtiyacı olacak kadar küçükse ve onun bakımına muhtaçsa anneye verilir.

Çocuğun velayetinin kimde olacağı konusu tamamen küçüğün üstün yararı gözetilerek çözülür.

Çocuğun yararı anneyi işaret ediyorsa anneye, babayı işaret ediyorsa babaya verilir.

VELAYETİN DEĞİŞTİRİLMESİ NEDENLERİ

Velayetin değiştirilmesi için hakimin nedenlere ihtiyacı vardır. Bu değişiklik içinse farklı nedenler söz konusudur.

TMK’nın 183. maddesinde, velayetin el değiştirebilmesi için gereken sebepler sayılmıştır. Bu sebepleri söyle sıralamak mümkündür:

  • Boşanmış anne veya babanın yeniden evlenmesi,
  • Velayet hakkına sahip eşin başka bir yere gitmesi,
  • Çocuğun velayet hakkına sahip eşin ölmesi,
  • Velayeti kendisinde bulunduran anne veya babanın cezaevine girmesi.

Velayetin Kimde Kalacağı Neye Göre Belirlenir?

Velayetin kimde kalacağı her zaman çocuğun üstün yararı gözetilerek karar verilen bir durumdur. Velayet konusunda nihai karar mahkeme hakimindedir. Hakim de çocuk hangi tarafta kalacaksa çocuk için daha iyi olur notasına dikkat eder.

Ancak çocuğun anne bakımına muhtaç 0-4 yaş arasında velayet çok büyük olasılıkla anneye verilmektedir. Çocuğun büyümesi aşamasında en çok anneye ihtiyacı olduğu bu yaş diliminde genel kanı anne ile çocuğun ayrılmaması yönündedir.

Yine 4-7 yaş aralığında da anne bakımına olan ihtiyacın devam etmesi söz konusudur. Bu nedenle velayet genellikle annededir. Ancak istisnai durumları vardır. Annenin çocuğa zarar vermesi, ona bakmaktan aciz olması gibi istisnai durumlarda babanın velayeti aldığı da olur.
12 yaş ve üzerinde ise çocuğun idrak yaşı oluştuğu için hakim karar vermeden önce çocuğa da hangi tarafta kalmak istediğini sorar ama yine de kararını çocuğun menfaati ne taraftaysa o taraftan yana kullanır.

VELAYETİN KALDIRILMASI ŞARTLARI

Velayetin kaldırılması şartları da aslında değiştirilmesi için gereken şartlar ile benzerlik gösterir.
Konu Medeni Kanun’un 348’inci maddesinde düzenlenmiştir.
Maddeye göre bu nedenler şöyledir:

  • Ana ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerden biriyle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi.
  • Ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması.

Ana veya Babanın Yeniden Evlenmesi Halinde Velayetin Kaldırılması

Ana veya babanın yeniden evlenmesi ise ayrı bir düzenlenmedir.

Velâyete sahip ana veya babanın yeniden evlenmesi, velâyetin kaldırılmasını gerektirmez. Ancak, çocuğun menfaati gerektirdiğinde velâyet sahibi değiştirilebileceği gibi, durum ve koşullara göre velâyet kaldırılarak çocuğa vasi de atanabilir.

Velayetin Kaldırılması Halinde Ana ve Babanın Yükümlülükleri

MK madde 350’ye göre velâyetin kaldırılması hâlinde ana ve babanın çocuklarının bakım ve eğitim giderlerini karşılama yükümlülükleri devam eder.

Ana ve baba ile çocuğun ödeme gücü yoksa bu giderler Devletçe karşılanır.
Nafakaya ilişkin hükümler saklıdır.

Durumun Değişmesi Halinde Velayet

Medeni Kanun madde 351 ise durumun değişmesi halinde velayeti düzenler.
Madde şöyledir:

Durumun değişmesi hâlinde, çocuğun korunmasına ilişkin önlemlerin yeni koşullara uydurulması gerekir.

Velâyetin kaldırılmasını gerektiren sebep ortadan kalkmışsa hâkim, re’sen ya da ana veya babanın istemi üzerine velâyeti geri verir

BOŞANMA DAVASI DEVAM EDERKEN AYRICA VELAYET DAVASI AÇMAK GEREKİR Mİ?

Boşanma davası devam ederken velayet konusu da karara bağlanan konular arasındadır. Boşanma davasına bakan mahkeme bu konuda da bir karar vereceğinden ayrıca velayet davası açmaya gerek yoktur.

VELAYET DAVASI HANGİ MAHKEMEDE AÇILMALIDIR?

Velayet davası aile mahkemesinde açılan bir dava türüdür. Taraflar davalarını açmak için aile mahkemesine başvurmalıdır.

VELAYET VE VELAYETİN DEĞİŞTİRİLMESİ/KALDIRILMASI DAVASI YARGITAY KARARLARI

Velayet ve velayetin değiştirilmesi konusunda Yargıtay’ın pek çok emsal kararı vardır.

Velayetin Değiştirilmesi Davası

Davacı baba, boşanma ile velayeti davalı anneye bırakılan 29.03.2003 doğumlu çocuğun velayetinin değiştirilerek kendisine verilmesini talep etmiş, mahkemece davacının bu talebinin reddine karar verilmiştir. Velayet düzenlemesinde; çocukla ana ve baba yararının çatışması halinde, çocuğun yararına üstünlük tanınması gereklidir. Çocuğun yararı ise; çocuğun bedensel, fikri ve ahlaki bakımdan en iyi şekilde gelişebilmesi ve böyle bir gelişmenin gerçekleştirilmesi için, çocuğa sosyal, ekonomik ve kültürel koşulların sağlanmış olmasıdır. Çocuğun bu konulardaki üstün yararını belirlerken; çocuk yetişkin biri olmuş olsaydı, kendisini ilgilendiren bir olayda, kendi yararı için ne gibi bir karar verebilecekti ise, çocuk için karar verme makamındaki kişinin de aynı yönde vermesi gereken karar; yani çocuğun farazi düşüncesi esas alınacaktır. Velayet kamu düzenine dair olup, re’sen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu sebeple yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin bile göz önünde tutulması gerekir.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin Sözleşmesinin , iç hukuk tarafından yeterli idrake sahip olduğu kabul edilen çocuklara, kendilerini ilgilendiren davalarda görüşlerini ifade etmeye olanak tanınmasını ve görüşlerine gereken önemin verilmesi gerektiğini öngörmektedir. Çocukların üstün yararı gerektirdiği takdirde görüşlerinin aksine karar verilmesi mümkündür. Velayet hususu, çocukları ilgilendiren konuların en başında gelir.

Mahkemece yaşı sebebiyle idrak çağında bulunan ortak çocuk velayeti konusunda görüşüne başvurulmuş ise de, aradan geçen zaman ve çocuğun baba ile kişisel ilişki sırasında beyanın alınması sebebiyle ortak çocuğun bizzat ya da istinabe yoluyla; eğitim, kültür, yaşam olanakları bakımından nerede yaşamak istedikleri konusunda bilgilendirilerek, velayet hakkındaki tercihinin tekrardan hakim tarafından kendisine sorulması sayılı kararlan) ve psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı niteliğindeki uzman ya da uzmanlardan (4787 Sayılı Kanun m.5) ortak çocuğun anne ve baba yanındaki barınma ve yaşama koşullarını da değerlendirir içerikte sosyal inceleme raporu alınması ve tüm deliller birlikte değerlendirilip, ebeveynlerinden hangisi yanında kalmasının çocuğun menfaatine olacağı tespit edilip, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetli bulunmamıştır (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar: 2017/2656).

Velayetin Değiştirilmesi Davasında Temsil Kayyımı Atanması

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2017/ 2-2949
Karar: 2018 / 1133
Karar Tarihi: 23.05.2018
(Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi m. 4, 9) (4721 S. K. m. 426) (YHGK. 16.05.2007 T. 2007/2-251 E. 2007/277 K.)

Taraflar arasındaki “velayetin değiştirilmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul Anadolu 20. Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 05.11.2015 gün ve 2014/650 E., 2015/853 K. sayılı karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 26.05.2016 gün ve 2016/5992 E., 2016/10362 K. sayılı kararı ile:
“…2005 doğumlu küçük … ile 2007 doğumlu Timur Ahmet’in anne ve babası 20.09.2013 tarihinde kesinleşen ilam ile boşanmışlar ve küçüklerin velayeti babaya verilmiştir. Davacı anne küçüklerin babanın yanında cinsel taciz ve şiddete maruz kaldıklarını iddia ederek velayetlerin kendisine verilmesini talep etmiştir.

Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 4 ve 9. maddeleri ve Türk Medeni Kanununun 426/2. maddesi gereğince küçükleri davada temsil etmek üzere kayyım atanması için vesayet makamına ihbarda bulunulması, açılan davanın sonucunun beklenilmesi, çocukları temsilen kayyımın davaya katılımının sağlanarak, gösterdiği takdirde delillerinin toplanıp sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, bu yön üzerinde durulmadan yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacı vekili, müvekkilinin davalıdan fiziksel şiddet, tehdit, hakaret gibi olumsuz davranışları nedeni ile boşandığını, müşterek çocukların kendisinde kalacağı sözüne güvenerek velayetin babaya verilmesini kabul ettiğini, tarafların boşanmalarından sonra davalının müvekkiline karşı davranışlarının değişmediğini, anneden habersiz şekilde çocukları alarak İstanbul’a yerleştiğini, dokuz ay boyunca müvekkilinin çocukları göremediğini, daha sonra da icra kanalı ile gördüğünü, çocukların çok mutsuz olduğunu, müşterek çocuk …’nın babasının arkadaşı tarafından cinsel istismara maruz kaldığını, bu nedenle suç duyurusunda bulunduklarını ileri sürerek velayetinin değiştirilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacının olayı dramatize etmek ve velayeti almak için hiçbir maddi ve hukuki mesnedi olmayan darp ve tehdit iddialarını ortaya attığını, müvekkilinin çocukların anneleriyle görüşmesine engel olmadığını, cinsel taciz iddiasının çirkin bir iftiradan ibaret olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, çocukların babada olan velayetlerinin kaldırılmasını ya da değiştirilmesini ve anneyle çocuklar arasında kurulan kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesini gerektirir bir durumun mevcut olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı anne vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçe ile bozulmuştur.

Mahkemece, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.5.2007 gün ve 2007/2-251 E., 2007/277 K. sayılı kararında bu hususun ön sorun olarak tartışıldığı ve velayetin değiştirilmesi davasının taraflarının çocuklar olmadığı, davaya taraf olmayan çocuklar ile anne ve baba arasında menfaat çatışmasının bulunmadığı, dolayısıyla temsil kayyımı atanmasının gerekmediği sonucuna varıldığı, bu kararın mahkemece de benimsendiği ayrıca velayetin değiştirilmesi davalarının niteliği gereği kısa sürede sonuçlandırılması gerektiği, aksi durumun çocuğun menfaatine aykırı olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı, davacı (anne) vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, velayetin değiştirilmesi davalarında davaya konu çocuğu (çocukları) temsil etmek üzere TMK’nın 426/2. maddesi uyarınca temsil kayyımının atanmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440’ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 23.05.2018 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Velayet Davasında Çocuğun İdrak Yaşında Olması Halinde Görüşünün Sorulması

Ortak çocuk 2007 doğumlu olup (dava tarihi olan 2017 yılında) idrak çağındadır. Çocuk Hakları Sözleşmesinin Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin, iç hukuk tarafından çocuğun idrak gücüne sahip olduğunun kabul edildiği durumlarda, çocuğa adli merci önündeki kendilerini ilgilendiren davalarda kendi görüşünü ifade etmesine müsaade edilmesini ve yüksek çıkarına açıkça ters düşmediği takdirde ifade ettiği görüşe gereken önemin verilmesi gerektiğini öngörmektedir. Mahkemece çocuğa görüşünü ifade etmesi olanağı tanınmamıştır. Mahkemece yapılacak iş; ortak çocuk Zeynep Tuana’nın olası sonuçları hakkında bilgilendirilerek velayeti ile ilgili tercihinin sorulması, tüm deliller birlikte değerlendirilerek, çocuğun üstün yararının velayetinin ebeveynlerden hangisine bırakılmasında olduğunun saptanması, hasıl olacak sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Açıklanan hususların üzerinde durulmaksızın eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar: 2017/1180).

Velayet Davasında İdrak Yaşı Kaçtır?

Somut olayda da, velayetinin değiştirilmesi talep edilen müşterek çocuk Efe, dava tarihinde 8, karar tarihinde 10, bozma kararının verildiği tarihte ise 12 yaşında olup, müşterek çocuk davanın tüm aşamalarında idrak çağındadır. İdrak çağında olan müşterek çocuğun uzmanlar tarafından alınan beyanında hem annesi hem de babası ile olmak istediğini ifade ettiği, herhangi bir tercihte bulunmadığı belirtilmiştir. 17.06.2015 tarihli raporun sonuç kısmında da küçüğün kendi arzu ve isteklerini belirleyebilecek, bunları ifade edebilecek olgunlukta olduğu, bu nedenle çocuğun beyanlarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Ayrıca dosya içerisinde bulunan ve çocuğun devam ettiği okulda görevli olan rehber öğretmen tarafından tutulan 01.06.2015 tarihli raporda da, küçüğün içe dönük ve dalgın olduğu, konuşurken bacaklarını salladığı, sorulan sorulara “hı hı” gibi net olmayan, kolayca değiştirilebilen çelişkili cevaplar verdiği hususları dile getirilmiştir. Kaldı ki, dava tarihinden itibaren küçüğün yaşadığı veya yaşamak istediği ortamı değerlendirmesine imkân verecek, dolayısıyla velayeti konusunda görüşünün alınmasını gerektirecek ölçüde uzun süre geçtiği de görülmektedir.

Açıklanan nedenlerle mahkemece yapılacak iş; yeterli idrak gücüne sahip olduğu kabul edilen çocuğa, kendisini doğrudan ilgilendiren velayet konusunda danışılarak, görüşünü gerekçeleriyle birlikte ifade etme olanağının sağlanması; ifade edeceği bu görüşün, çocuğun kendi çıkarına ters düşmediği takdirde, buna önem verilerek sonucuna göre bir karar verilmesi olmalıdır.(YHGK – Karar : 2018/1278).

Çocukla Kişisel İlişkinin Engellendiği İddiasının Araştırılması

Davalı-karşı davacı baba, yargılama süresince çocukların yanında bulunduğu, davacı-karşı davalı annenin mahkemece belirlenen kişisel ilişkinin infazına engel olduğunu iddia etmiş ve bu konuda çocuk teslimine dair bazı haciz tutanaklarını dosyaya sunmuş, mahkemece alınan 31.07.2015 tarihli uzman raporunda da kişisel ilişkiyi ihmal ettiği gerekçesiyle anne hakkında danışmanlık tedbiri uygulanması gerektiği rapor edilmiş, mahkemece bu yönde herhangi bir araştırma yapılmamıştır. O halde, mahkemece yapılacak iş, davalı-karşı davacı babanın çocuk teslimi talebi ile ilgili icra müdürlüğü dosyası getirtilerek, gerektiğinde çocuk teslimi konusunda tanıklar ile görüşlerini açıklama olgunluğuna erişen çocuklar yeniden dinlenilerek ve gerektiğinde yeniden bilirkişi raporu alınarak; annenin, babanın çocuklarla kişisel ilişki hakkını sürekli olarak engelleyip engellemediği belirlenerek ve toplanan diğer tüm delillerle birlikte değerlendirilerek sonucu uyarınca velayet konusunda bir karar vermek gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerekirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar: 2017/1217).

Velayet Kendisinde Olamayan Eş Çocuğun Giderlerine Katılmak Zorundadır

Dava, iştirak nafakasının artırılmasına ilişkindir. TMK.’nın ; velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorunda olduğu hükme bağlanmıştır. Velayet kendisine tevdi edilmeyen taraf ekonomik imkanları ölçüsünde müşterek çocuğunun giderlerine katılmakla yükümlüdür. Diğer taraftan iştirak nafakası belirlenirken ana ve babanın ekonomik durumları göz önünde tutulmakla birlikte velayet hakkı kendisine tevdi olunmuş tarafın bu görev sebebiyle emeğinin ve yüklendiği sorumlulukların karşılığı olağan harcamaların da dikkate alınması zorunludur. Ne var ki, nafaka miktarının belirlenmesine esas alınması gereken giderlerinin makul sınırlar içinde kalmasına özen gösterilmesi ve velayet kendisine bırakılmayan tarafın ağır yükümlülüklere maruz bırakılmaması gerekmektedir.

Mahkemece, iştirak nafakası takdir edilirken; çocuğun yaşı, eğitimi ve ihtiyaçlarının yanında, ana-babanın gelir durumu da gözetilmeli ve nafaka yükümlüsünün (babanın) gelir durumu ile orantılı olacak şekilde hakkaniyete uygun bir nafakaya hükmedilmelidir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de göz önünde bulundurulur.

Dosyadaki bilgi ve belgelerden; tarafların 18.12.2009 tarihinde kesinleşen karar ile anlaşmalı olarak boşandıkları, müşterek çocuğun velayetinin davacı anneye bırakıldığı ve 15.12.2004 tarihli çocuk için aylık 200 TL iştirak nafakasına hükmedildiği, müşterek çocuğun %98 oranında engelli olduğu, davacının çalışmadığı, çocuğu ile birlikte 250 TL karşılığında kirada oturduğu, engelli çocuğu için aldığı 780 TL maaş ile geçimini sağladığı, davalının babasına ait evde eşi ve bir çocuğu ile birlikte oturduğu, Şirin kuruyemiş isimli işyeri olduğu, işyeri kirasının 1.200 TL olduğu, aylık gelirinin 1.000 TL olduğu anlaşılmaktadır.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanlığından gelen yazı cevabına göre, davacının üç ayda engelli yakını aylığı olarak 39 TL ayrıca engelli yardımı adı altında 769 TL evde bakım aylığı aldığı görülmüştür. Hal böyle olunca; tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, nafakanın niteliği, müşterek çocuğun yaşı, eğitim durumu, ihtiyaçları, çocuk için alınan aylık yardım maaşları, ekonomik göstergelerdeki değişim ve nafaka yükümlüsünün (davalı babanın) gelir durumu nazara alındığında; artırılan iştirak nafakası miktarı fazla olup, TMK.4. Maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesine uygun bulunmamış, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir (yargıtay 3. Hukuk Dairesi – Karar: 2017/662).

Velayet Düzenlemesinde Uzman Raporu Alınması Gerekir

Taraflar 16.04.2015 tarihinde kesinleşen kararla boşanmışlar velayeti istenen ortak çocukları 17.04.2003 doğumlu Zeynep’in velayeti ise davalı babaya verilmiştir. Bu davada ise anne velayet kendisinde olan babanın velayet görevlerini yerine getirmediğinden ve ortak çocuğun anne bakım ve şefkatine muhtaç olduğundan bahisle velayetinin kendisine verilmesini istemiştir.

Mahkemece yapılan yargılama sonunda tarafların ortak çocukları Zeynep’in velayeti babadan alınarak anneye verilmiştir. Ortak çocuk 17.04.2003 doğumlu olup idrak çağındadır. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin Çocuk Haklarının Kullanılmasına dair Avrupa Sözleşmesinin ; iç hukuk bakımından idrak çağında bulunan çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınmasını ve görüşlerine gereken önemin verilmesi gerektiğini öngörmektedir. Velayet, çocukları ilgilendiren konuların en önemlilerindendir. Velayetin değiştirilmesinin gerekip gerekmediği konusunda; mahkemece uzman incelemesi yaptırılmadığı gibi; karar tarihinde çocuk idrak çağında olduğu halde, görüşüne de başvurulmamıştır. Ortak çocuk idrak çağında olduğuna göre; mahkemece sonuçları hakkında bilgilendirilerek velayet tercihi konusunda çocuğun bizzat dinlenmesi; bu yeterli olmadığı takdirde 4787 Sayılı Kanun’un 5. maddesinde gösterilen uzman veya uzmanlardan velayet konusunda rapor alınarak, tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle velayetin düzenlenmesi gerekir. Açıklanan yönde işlem ve inceleme yapılmak üzere hükmün bozulması gerekmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar: 2017/300).

Velayetin Değiştirilmesi Davasında Çocuğun Üstün Yararı

Dava, kesinleşen boşanma kararı ile birlikte velayeti anneye verilen ortak çocuk 2005 doğumlu Emre’nin velayetinin değiştirilerek babaya verilmesi istemine ilişkindir.

Velayetin düzenlenmesinde asıl olan çocuğun üstün yararıdır. 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun gereğince Aile Mahkemesi bünyesinde bulunan psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacıdan oluşan uzmanlardan, her iki ebeveynin yaşadıkları yerde ve çocukla görüşmek suretiyle inceleme ve rapor istenip; tarafların barınma, gelir, sosyal ve psikolojik durumlarına göre çocuğun sağlıklı gelişimi için velayeti üstlenmeye engel bir durumun bulunup bulunmadığının araştırılması ve diğer deliller de gözönüne alınmak suretiyle ebeveynlerinden hangisi yanında kalmasının çocuğun menfaatine olacağı tespit edilerek velayet konusunda bir karar verilmesi gerekir. Somut olayda, mahkemece baba ve ortak çocuk yönünden rapor tanzim ettirilmiştir. Ancak, 04.03.2016 tarihli psikolojik danışman ve rehber öğretmen bilirkişi tarafından velayete dair düzenlenen sosyal inceleme raporu hüküm tesisi için yeterli değildir. O halde yukarıda belirtilen kıstaslar dikkate alınarak oluşturulacak üçlü heyetten her iki ebeveyn ve çocuk için bulundukları yerde inceleme yapılıp rapor alınarak, diğer delillerle birlikle değerlendirildikten sonra, gerçekleşecek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırmayla velayet yönünden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar: 2017/319).

Velayet Düzenlemesinde Kardeşler Arasındaki İlişki

Davacı erkek tarafından açılan boşanma davasının yapılan yargılaması sonucunda mahkemece davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, 13.06.2005 doğumlu ortak çocuk … un velayetinin babaya, 28.01.2011 doğumlu … ve …‘nin velayetlerinin ise anneye verilmesine karar verilmiş, velayeti kendisine verilmeyen ebeveynle çocuklar arasında karşılıklı kişisel ilişki tesis edilmiştir.

Dairemizce yapılan inceleme sonucunda; mahkemece kardeşlerin birbirlerini göremeyecekleri şekilde kişisel ilişki düzenlendiği anlaşılmıştır. Velayet kendisine bırakılmayan ortak çocukla diğeri arasında kişisel ilişki düzenlenirken kardeşlerin birbirini görmelerine olanak sağlayıcı şekilde düzenleme yapılması kardeşlik ilişkisinin gelişmesi için önemlidir. Bu bakımdan kardeşlerin birbirlerini görecekleri şekilde kişisel ilişki düzenlenmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir. Ne var ki bu husus ilk inceleme sırasında gözden kaçırıldığından davalının kişisel ilişki yönünden karar düzeltme isteğinin kabulü ile Dairemizin 21.06.2016 tarih ve 2016/62 esas, 2016/12053 karar sayılı onama ilamının kişisel ilişki yönünden kaldırılarak hükmün bu yönden bozulmasına karar vermek gerekmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar : 2017/948).

Velayet Davasında Her Aşamada Delil Sunulabilir

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, velayetin değiştirilmesine konu davada cevap dilekçesinde tanık deliline dayanan davalının tanık isimlerini tahkikat duruşmasında bildirmesi üzerine tanık dinletme talebinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

HMK’nın 382. maddesinin birinci fıkrasında çekişmesiz yargı işlerinin neler olduğu önce genel çerçevesi belirlenerek, daha sonra da mümkün olduğunca sayılarak belirtilmiştir. Velayetin değiştirilmesi isteği de Kanunun sözü edilen maddesinde bir “çekişmesiz yargı” işi olarak düzenlenmiştir. Aynı Kanunun 385. maddesinin ikinci fıkrasında ise “çekişmesiz yargı işlerinde aksine hüküm bulunmadıkça re’sen araştırma ilkesinin geçerli olduğu” düzenlemesine yer verilmiştir.

Bu genel açıklamadan sonra bilindiği üzere, Türk Medeni Kanunu (TMK) uyarınca velayet çocukların bakım, eğitim, öğretim ve korunması ile temsil görevlerini kapsar. Aynı zamanda ana babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri de içerir.

Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocukların şahıslarına bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir. Bu bağlamda sağlayacağı eğitim ile istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlak sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunmaktadır. Öte yandan ayrılık ve boşanma durumunda velayetin düzenlenmesindeki amaç, küçüğün ileriye dönük yararlarıdır. Eş söyleyişle, velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almaktır.
Velayet, kamu düzenine ilişkin olup bu hususta ana ile babanın istek ve beyanlarından ziyade çocuğun menfaatlerinin dikkate alınması zorunludur. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 23.5.2001 gün ve 2001/2-430 E., 2001/432 K sayılı kararında da velayetin düzenlenmesinin kamu düzenine ilişkin olduğu, usuli kazanılmış hak ilkesinin istisnasını oluşturduğu benimsenerek aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.

Yukarıda yapılan açıklamalar karşısında velayetin kamu düzeni ile ilgili olması ve çocuğun üstün yararı da dikkate alındığında değişen şartlara göre her zaman yeniden değerlendirilmesi ve yargılamanın her aşamasında ileri sürülen hususların nazara alınması mümkündür. Bu durumda somut olayda, mahkemece tahkikat duruşması olarak görülen birinci celseye kadar tanık isimlerinin bildirilmemesi ve duruşmada da hazır edilmemesi gerekçesiyle davalının tanık dinletme talebinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu – Karar : 2017/1887).

Velayet Düzenlemesinde Sosyal İnceleme Raporu

Velayetin düzenlenmesinde asıl olan çocukların üstün yararı ve menfaatidir.
4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 5. maddesi gereğince Aile Mahkemesi bünyesinde bulunan psikolog, pedegog ve sosyal çalışmacıdan oluşan uzmanlardan, her iki ebeveyn ve çocuklarla görüşmek suretiyle inceleme ve rapor istenip, tarafların barınma, gelir, sosyal ve psikolojik durumlarına göre çocukların sağlıklı gelişimi için velayeti üstlenmeye engel bir durumun bulunup bulunmadığı araştırıldıktan sonra, velayet hakkında bir karar verilmesi gerekir.

Somut olayda, mahkemece davalı baba ve müşterek çocuklar yönünden rapor tanzim ettirilmiştir. Ancak, davacı anne hakkında psikolog, pedegog ve sosyal çalışmacı bilirkişi tarafından velayete ilişkin sosyal inceleme raporu alınmamıştır.

O halde mahkemece, yukarıda belirtilen kıstaslar dikkate alınarak psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacıdan oluşan bir heyetten anne ile de ilgili rapor alınarak diğer delillerle birlikle değerlendirildikten sonra, gerçekleşecek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olmuş, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar : 2017/5299).

Velayet Hakkına Sahip Annenin Ölümü Halinde Velayet Babaya Geçmez

Küçük Erdem’in anne ve babası arasında görülen boşanma davasında, tarafların boşanmalarına ve müşterek çocuğun velayet hakkının anneye verilmesine karar verildiği ve bu kararın 11.01.2012 tarihinde kesinleştiği, annenin ise, 21.07.2011 tarihinde öldüğü anlaşılmaktadır.

Gerçekleşen bu durum karşısında, müşterek çocuk Erdem’in velayet hakkının askıda olduğu ve yeni bir mahkeme kararı olmaksızın kendiliğinden babaya geçmeyeceğinin kabulü gerekir.

Ana veya babası sağ olan çocuğun velayet altında tutulması, velayetin bunlardan birine verilmesi asıldır. Ancak; ana veya babanın velayet görevini yapamayacak durumda olması veya çocuğun velayet altında bırakılmasının, çocuğun fikri, bedeni, sağlık ve eğitsel gelişimi yönünden üstün yararına aykırı düşeceğinin anlaşılması halinde; çocuğun velayet altına alınmayıp, kendisine bir vasi atanması da mümkündür (TMK. md. 335). Bu bakımdan; mahkemece halen, dedesi ve anneannesi ile birlikte bir köye bağlı mezrada yaşadığı anlaşılan Erdem’in velayetinin babaya verilmesinin yukarıda açıklanan çocuğun üstün yararına uygun olup olmayacağı, babanın yaşadığı ortam koşulları da incelenmek suretiyle, uzman veya uzmanlardan (4787 sayılı Kanun md. 5) görüş alınarak, ayrıca davada dede Arıcı’ya husumet düşmeyeceği (davadan) ilgili sıfatının bulunmadığı düşünülerek, Erdem’in halen askıda olan velayetine yönelik bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA karar verilmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – 2013/14681).

Velayeti Annede Olan Çocuğun Babasıyla Görüşmek İstememesi

Velayeti anneye verilen müşterek çocuk 2004 doğumlu olup idrak çağındadır. Duruşmada ve mahkemece görevlendirilen uzmanlarca dinlenmiş, babası ile görüşmek istemediğini beyan etmiştir. Çocuklarla kişisel ilişki kurulurken; analık ve babalık duygularının tatmini yanında çocuğun bedeni, fikri ve ahlaki gelişimi ile yüksek yararının da gözetilmesi gerekir. Değişen yıllarda her zaman istenebilir. Mahkemece tarafların kusur durumları, uzman raporu, idrak çağında olan müşterek çocuğun açıkladığı görüşü ve çocuğun yüksek yararı gözetilerek davacı baba ile bu aşamada kişisel ilişki kurulmaması gerekirken (TMK.md.324), yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar:2015/23897).

Çocukların Alıştıkları Çevreden Ayrılmaması İlkesi

Velayet düzenlemesinde; çocukla ana ve baba yararının çatışması halinde, çocuğun yararına üstünlük tanınması gereklidir. Çocuğun yararı ise; çocuğun bedensel, fikri ve ahlaki bakımdan en iyi şekilde gelişebilmesi ve böyle bir gelişmenin gerçekleştirilmesi için, çocuğa sosyal, ekonomik ve kültürel koşulların sağlanmış olmasıdır. Çocuğun bu konulardaki üstün yararını belirlerken; çocuk yetişkin biri olmuş olsaydı, kendisini ilgilendiren bir olayda, kendi yararı için ne gibi bir karar verebilecekti ise, çocuk için karar veren makamındaki kişinin de aynı yönde karar vermesi gerekir; yani çocuğun farazi düşüncesi esas alınacaktır.

Velayet kamu düzenine ilişkin olup, re’sen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu nedenle, yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin bile göz önünde tutulması gerekir. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. maddesi ile Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin 3 ve 6. maddeleri, iç hukuk tarafından yeterli idrake sahip olduğu kabul edilen çocuklara, kendilerini ilgilendiren davalarda görüşlerini ifade etmeye olanak tanınmasını ve görüşlerine gereken önemin verilmesi gerektiğini öngörmektedir. Çocukların üstün yararı gerektirdiği takdirde görüşlerinin aksine karar verilmesi mümkündür. Velayet hususu, çocukları ilgilendiren konuların en başında gelir. Dosya incelendiğinde, davanın açıldığı 02.12.2013 tarihinden itibaren yargılama süreci boyunca tarafların ortak çocuklarının davacı-karşı davalı anne yanında kaldıkları sabittir. Mahkemece alınan sosyal inceleme raporunda, çocukların anne yanında kalmalarının fiziksel, sosyal, kültürel ve psikolojik gelişimlerini olumsuz etkileyeceği hususu ispatlanmamış olup, duruşmada dinlenen ortak çocukların da velayet hususunda ebeveynleri arasında seçim yapmak istemedikleri anlaşılmaktadır. Davalı-karşı davacı babanın ise kendisine yeni bir aile düzeni kurmuş olması ve çocukların alıştıkları çevreden ayrılmaması ilkeleri bir arada değerlendirildiğinde ortak çocuklar Hasan ve Ahmet Emre’nin velayetlerinin davacı-karşı davalı anneye verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmelerle davalı-karşı davacı babaya verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu yönüyle bozulmasına karar vermek gerekmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar: 2021/431).

SIKÇA SORULAN SORULAR:

Velayet Davasında Çocuğun Görüşü Alınır Mı?

Velayet davasında çocuğun görüşü çocuk idrak yaşındaysa alınır. Bu yaş 8 ve üzeri olarak kabul edilir.

Velayet Hakkında Verilen Karar Diğer Çocukları Etkiler Mi?

Velayet hakkında karar verilirken genel kural birden fazla çocuk varsa kardeşlerin ayrılmamasıdır. Burada “Kardeşlerin birbirlerinden ayrılmaması” ilkesi geçerlidir. Ancak istisnai durumlarda kardeşlerin farklı velayetlerde olduğu durumlar vardır.

Boşanmada Kusurlu Olan Tarafa Velayet Verilebilir Mi?

Boşanma ayrı velayet ayrı davalardır. Velayet konusunda asıl önemli olan çocuğun yüksek yararıdır. Bu nedenle çocuğun velayetinin verildiği eşin kusurlu olup olmadığına bakılmaz. Çocuğun menfaati hangi tarafı gerektiriyorsa velayet o tarafa verilir.

Velayet Hakkı Hangi Hallede Sonlanır Veya Kaldırılır?

Velayet hakkı “Ana ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerden biriyle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi. Ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması.” durumunda kaldırılır.

Velayetin Değiştirilmesinin Sonuçları Nelerdir?

Velayetin değiştirilmesi ve velayetin olmadığı tarafa verilmesi çocuk ile ilgili tüm hak ve görevlerin o tarafa geçmesine neden olur. Bu andan itibaren çocuğun mutluluğu, bakımı vb. konulardan sorumlu kişi o olacaktır.

Velayet Davası Sonunda Verilen Karar Kesin Midir?

Velayet davası sonunda verilen karar kesin bir karar değildir. Mahkemenin verdiği karar değişen hayat şartları, velayetin bulunduğu tarafın çocuğun menfaatine göre hareket etmemesi vb. sebepler nedeniyle değişebilir.
Bunun için velayetin değiştirilmesi davası açılması gerekmektedir.

Yorum yaz

Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.
Gizlilik Politikası